bugün

sevdiği entry'ler

kendinizi en çaresiz hissettiğiniz an

sanırım insanın ruhsal olarak felç geçirdiği anlardır. hiç unutmuyorum, evdeydik, çekirdek bir aile nasıl yemekler yiyorsa biz de o şekilde yemek yiyorduk. babamın üzerindeki sigara dumanı hala burnumda, annem haberleri açmış ve sıkılmış, bir yandan sağ eliyle -defalarca belirtmeme rağmen- çatalıyla pilav yemeye çalışıyor, sol elinde kumanda; kanal değiştiriyordu. tam o an oldu, bir telefon geldi. henüz ekmeğin köşesini kemirmeye çalıştığım dönemlerdi, babam biraz da hayıflanarak kalktı ve telefonu açtı. birkaç dakika geçti, ne olduğunu anlamıyoruz, duyamıyoruz zaten. annem meraklandı da bir bakayım dedi, ben hala ekmeğin köşesini kemiriyor, seviniyorum hatta; bana kaldı diye. annemin çok kısık ve kısa bir şekilde iniltisini duydum. bir anda kalbime bir şey düştü, baya ağır bir şey, henüz dokuz yaşındayım ve bu ağırlığı kaldıracak bir kalbe sahip değilim; mantıklı da gelmiyor zira bu durum. bir anda yerimden kalktım, salona geçtim. babam sandalyeye oturmuş, annem onu bile aramamış olduğu yere çökmüş; ağlıyordu. inanır mısın, hiçbir şey dememelerinden anladım; abimin öldüğünü. daha on üç yaşındaydı, büyüse bu yaşıma geldiğimi görse ne yapardı bilmiyorum, düşününce aynı ağırlığı yeniden duyumsuyorum. hiçbir acıya benzemiyor diyebilirim. zaten benzetmeye kalksam, onun anısına da hakaret etmiş olur, kendimi ayıplarım. o günden bu güne kaç yıl geçti; hala ekmeğin köşesini yemiyorum.